İsviçre’yi keşfedin: Montrö
Büyük şehirde yaşayan bireyler olarak hepimiz doğaya, doğal yaşama karşı büyük bir özlem içinde değil miyiz? Penceremizi açtığımızda bizi karşılayan dev bir ağaç, görkemli bir dağ manzarası, alabildiğine uzanan üzüm bağları ya da en azından ufak bir bahçe görmeyi hayal ederiz çoğu zaman. Begüm Yurttaş benzer duyguları yaşayanlar ve farklı yerleri görmekten keyif alanlar için İsviçre’nin keyifli şehri Montrö’yü keşfe çıktı ve deneyimlerini kaleme aldı. Beni rahatlatan, iyileştiren, birkaç günlük bile olsa sıkıntılardan uzaklaştırandır; yeşil ile mavinin buluşması. Gezmeyi çoğunlukla tercih ettiğim noktalarda da bu doğallığı ararım. Dünyada bunun örneklerini birçok farklı ülkede bulabilirsiniz. Fakat her zaman kilometrelerce uzağa gitmeye ya da saatler süren bir yolculuğa zamanımız yoktur. Avrupa bu konuda yine en yakın seçeneğimiz oluyor. Birkaç saatte ulaşabileceğimiz rüya ülkeler. Bunların başında da benim için İsviçre geliyor. Özellikle bahsetmek istediğim bir noktası var ki bu güzel ülkenin, tarihimizde de Boğazlar Sözleşmesi ile önemli bir yere sahip olan ve tam olarak bahsettiğim hissiyatı yaşatan: Montrö. Montrö; İsviçre’nin güneybatısına düşen, Leman gölü (diğer adıyla Cenevre gölü) boyunca uzanan huzur noktası. Kantonlara ayrılmış ülkenin, Vaud isimli kantonunda bulunan ufacık bir şehir. Montrö, İstanbul’dan 3 saatlik bir uçuş (Türk Hava Yolları, Pegasus veya Swiss Air) ile vardığınız Cenevre havalimanına 90 km mesafede yer alan ve trenle aktarmasız olarak 1 saat 20 dakikada ulaşılabilen çok cazip bir seçenek.
Bu şehrin en hareketli sezonları elbette yaz ya da Christmas dönemidir. Fakat bana göre bir şehrin sezonu sizin ne aradığınızla çok ilintilidir. Dünya çapında büyük isimleri dinlemek için Montrö Caz Festivali döneminde gelmek isterseniz, temmuz başını tercih etmeniz gerekiyor. Şehre bu dönemde geliyorsanız otellerin yüksek fiyatlarını da kabul etmeniz lazım. Aynı şekilde Noel döneminde de İsviçre genelinde göremeyeceğiniz bir kalabalık görebilir ve cıvıl cıvıl sokak gösterilerine, geçitlere şahit olup, rengarenk Noel pazarını gezebilirsiniz. Bu aktiviteli dönemler haricinde benim genel tercihim yaz dışındaki mevsimlerdir. Bunun en önemli sebebi de sanırım Alp dağlarının tepelerine düşmüş kar manzaralarını görebilmek. Yalın haliyle arasında tartışılmaz bir fark var. Ekim – Nisan ayları arası bunun için ideal bir dönem olacaktır. Özellikle, tercih edeceğiniz ufak bir otel odasının balkonundan göl ve dağ manzarasına uyanmak; tarif edilemez bir deneyim. Evet! Karşınızda Fransa’yı seyrediyor olacaksınız. Bunun için Fairmont Le Montreux Palace ve Grand Hotel Suisse Majestic tercih edilebilecek başlıca oteller arasında yer alıyor.
Bunları Yapmadan Dönmeyin;
Peki bu şehirde bir hafta sonu kaçamağında neler yapabilirsiniz?
Göl manzaralı bir oda tutun.
Uyanıp, kahvenizi otelinizin balkonunda için ve sabah soğuğunun ürpertisiyle Alp dağları manzarasına kendinizi bırakın. Tüm şehir yorgunluğunu bir anda unutturan bu huzurlu ortamdan ötürü, otelden ayrılmak istemeyeceksiniz. Sonrasında yemeğinizi bile burada yemek isteyebilirsiniz. En popüler kafeden ya da restorandan daha çok keyif alacağınızı garanti edebilirim. Aman bu büyüye kapılıp şehri gezmeyi ihmal etmeyin!
Sahilinde yürüyüş yapın.
Kahvaltının üstüne mutlaka göl kenarında yürüyüşe çıkmalısınız. Daha dünyada görecek çok yer var belki ama şu ana kadar yürüyüş yapıp bu kadar huzur bulduğum başka bir yer olmadı. Buranın efsunlu bir yanı var sanırım. İsterseniz Montrö tren istasyonunun yanı başındaki süpermarket Coop’un (pazarları bile açık) sıcak fırınından yeni çıkmış bir atıştırmalık alabilir, taze sıkılmış portakal suyuyla birlikte göl kenarına ayaklarınızı uzatarak keyif yapabilirsiniz. Ufak zevkleri seçmek size kalmış. Sanırım birçok Türk gibi ben de Padişah sofrası tarzında kahvaltılara alıştığımdan, Avrupalıların kahvaltılarından keyif alamıyorum. Gidip bir kafede croissant ve kahve sipariş etmek bana kahvaltı keyfi gibi gelmiyor. Madem bir croissant alacağım neden taze fırından çıkmışını alıp en güzel manzarada yemeyelim ki diye düşünürüm. Siz de benim gibi düşünüyorsanız bunu tercih etmek için en doğru yerdesiniz. Gerek yeme – içme sektörünün pahalılığı, gerek harikulade Alp dağları manzarası sebebiyle, bir banka oturup yemek bile zannımca bir lüks gibi gelecektir. Şehrin bütün sahil şeridi yürüyerek gezilebilir. Hatta ülkenin en çok gezilen ve tarihi orta çağa dayanan meşhur kalesi Chateau de Chillon’a kadar uzanabilir ve gün ortası saatlerde açık olan kalenin içini de ziyaret edebilirsiniz.
Yerel ve komşu ülkelerin lezzetlerini tadın.
İsviçre, peynirleri ile ünlü bir ülkedir. Dünyanın en güzel ve en sağlıklı yetiştirilen hayvanlarının yer aldığı çiftlikleri bu ülkede bulabilirsiniz. Ülke içerisinde yapacağınız bir tren yolculuğunda bir sürü çiftliğin yanından geçmeniz ve etrafta dolaşan inekler görmeniz muhtemeldir. Bu sebeple çok farklı lezzetlerde, dünyaca ünlü peynirleri burada tadabilirsiniz. Montrö küçük bir şehir olduğu için iyi bir restoran anlamında çok fazla seçeneğiniz olmayacaktır. Benim en sevdiğim restoran bir İtalyan mutfağına sahip La Rouvenaz. Daha uygun fiyatlı İtalyan menüleri için hemen sahil şeridindeki Molino restoranı da iyi bir seçenektir. Yerel tatlar içinse Le Museum’u lezzetli bulacağınıza inanıyorum. Peynirli fondü ülkenin başlıca yemeğidir. Ancak fondü, kokulu ve ağır bir tat olan Gruyeres peyniriyle yapıldığından, tavsiyem Raclette’i denemeniz yönünde olacaktır. Minik taze patatesler, eriyen ve tadı kaşar peynirini andıran Raclette peyniriyle sunulan bu lezzet, benim İsviçre’deki favori yemeğim.
“Bu büyülü ülkeye yapacağınız küçük bir hafta sonu kaçamağında
kendinizi çocukluğumuzun masal kahramanı Heidi gibi hissedeceksiniz.”
Lokal şarapları deneyin.
Montrö’yü turlarken yöresel şaraplardan almak isterseniz bunun için hemen şehrin ortasındaki ‘Mosca Vins’ isimli bir şarap dükkanını tavsiye edebilirim. Bu deneyimi ısrarla öneririm, çünkü bölge
şaraplarının ihracatı yapılmadığından, başka bir ülkede tatma şansı bulamayabilirsiniz. Üstelik inanılmaz
derecede fazla seçenekleri var. Yine göl kenarında ya da odanızın balkonunda keyif yapmayı seçmek size kalmış.
Yakın bölgeleri keşfe çıkın.
Başta da bahsettiğim gibi Montrö manzarasında gördüğünüz Alp Dağları Fransa sınırında. Bu yüzden her gün belli saat aralıklarında düzenlenen vapur gezileriyle ülke değiştirmek çok kolay. Bu vapurlar, şekilleri ile size İstanbul boğazındakileri anımsatacaktır. En yakın bölge olan ve ismini Avrupa’nın en meşhur su markasından hatırlayacağınız Evian’a (Evian-les-Bains) bu şekilde ulaşabilirsiniz. Bunun yanı sıra göl kenarındaki Lozan, Cenevre gibi İsviçre’nin diğer şehirlerine de ulaşım vapurla sağlanabiliyor. Ancak sadece gölde dolaşmak isterseniz cüzi bir fiyata küçük bir tekne kiralayarak dolaşmanız mümkün. Hava güzelse gölde yüzme şansınız bile olabilir, suyu çok berraktır. Montrö yakınlarında Vevey, Lozan gibi şehirler de görülmeye değer. Lozan büyük ve bol yokuşlu bir şehir olduğundan yorucu gelebilir. Bu kadar vaktiniz yoksa eğer, sadece kıyıda bulunan, güzel havada ve hafta sonları cıvıl cıvıl olan Ouchy bölgesinde bir kahve içip dolaşmanızı tavsiye ederim. Tempolu doğa yürüyüşleri ve tırmanışlar için Montrö’nün herhangi bir noktasından yukarı doğru yürümeye başlayabilirsiniz. Yukarı çıktıkça yeşilliği bol ve manzarası inanılmaz noktalar keşfedeceksiniz. Gelmişken kayak yapmadan dönmem diyenlerdenseniz de yaklaşık 30 dakika mesafede olan ve çikolatasıyla ünlü Villars kasabası, diğer dağ köylerine nazaran ekonomik fiyatları ve her seviyeye uygun pistleriyle uygun bir tercih olacaktır. Tüm bu güzellikler için planlarınızı daha fazla ertelemeyin derim. Bu büyülü ülkeye yapacağınız küçük bir hafta sonu kaçamağında kendinizi çocukluğumuzun masal kahramanı Heidi gibi hissedeceksiniz.