spot_img

Yaratıcı 5 Deneysel Film

Amerikan Avangart Sineması’nın ‘vaftiz babası’ olarak kabul edilen Jonas Mekas, sinemanın 100. yılı
şerefine kaleme aldığı Sinemanın 100 Yılı Karşıtı Manifesto (1996) adlı yazısının son paragrafında sinema tarihini ve sinemayı tanımlarken şu cümleleri kurar: “Sinemanın gerçek tarihi görünmez bir tarihtir. Bir araya gelen, sevdikleri işi yapan dostların tarihi. Bizim için sinema, projektörün her çalışmaya başlarken çıkardığı sesle, kameralarımızın her çalışmaya başlamasıyla başlar. Kameralarımızın
çalışmaya başlarken çıkardıkları sesle, kalplerimiz dostlarımıza doğru sıçrar” (Mekas, 2008). 125 yıllık sinema tarihinde sayısız kısa, orta ve uzun metrajlı film üretildi. Kimi filmler zaman geçtikçe unutulmuş, kimi filmler ise yıllar içinde kült mertebesine ulaşmıştır. Sinemaya yön veren bazı öncü çalışmalar ise pek çok sinemacı için önemli bir yer tutmaya devam etse de geniş kitlelerce maalesef tanınamamıştır.
Mekas’ın deyimiyle sinemanın ‘görünmez tarihini’ simgeleyen ve amatörlüğün, yaratıcılığın ortaya çıkmasında nasıl etkili olduğunu anlatan bu satırlardan etkilenerek tarihin tozlu rafları arasında kalmış, hayat boyu herkesin en az bir kez izlemesi gerektiğini düşündüğüm beş deneysel filmi sizlere tanıtmak
istiyorum. Hazırsanız başlayalım!

Fransız Yeni Dalgası’ndan bahsedildiğinde pek çok insanın aklına gelen isimlerin başında Jean-Luc Godard, François Truffaut, Eric Rohmer, Claude Chabrol ve Jacques Rivette yer alıyor. Ancak Cahiers du Cinéma dergisinde 1950’li yıllarda film eleştirileri yazan bu isimlerin dışında, bu akımı farklı şekillerde etkileyen yönetmenlerin başında Chris Marker geliyor. Aynı zamanda bir fotoğrafçı olan Marker’ın kariyeri boyunca yönetmenliğini yaptığı yetmişe yakın film içerisinde ise Dalgakıran (1962), günümüzde dahi hala yenilikçi olarak değerlendirilebilecek dahiyane bir çalışmanın ürünü. III. Dünya Savaşı sonucu yerle bir olan Paris’te yeraltında yaşayan bir grup insanın hikayesini tasvir eden film, savaş öncesi canlı çocukluk anılarına sahip bir adamın zamanda yolculuk yaparak çocukluğunda yaşadığı ve etkisinden çıkamadığı bir olayla yüzleşmesini anlatır. Tamamı fotoğraflardan ve dış ses anlatımdan oluşan Dalgakıran, sinema hakkında var olan estetik yargıları reddeder. Bununla birlikte, sinemanın fotoğraf sanatı ile (iddia edilenin aksine) ne kadar iç içe olduğunu göstermek adına fotoğraflar aracılığıyla “sinemasal anlar” (Filmloverss, 2019) yaratır ve sinema sanatına dair süregelen birtakım kalıplaşmış düşüncelerin tekrardan tartışmaya açılmasını sağlar. Bu sebeple Dalgakıran, sinema tarihindeki en özgün çalışmalardan biri olarak kabul edilir ve bilim kurgu türünün öncüleri arasında sayılır.

1970’li yılların başlarında bir medya kampanyasından arta kalan 40.000 dolarlık bütçeyi nasıl kullanacağından emin olmayan Godfrey Reggio, arkadaşı Ron Fricke’in yoğun ısrarları sonucu parayı bir film yapımı için ayırdı ve 1975 yılında St. Louis, Missouri’de herhangi bir senaryosu olmayan bir saatlik bir film ortaya koymak için Fricke ile çekim yapmaya başladı. Post-prodüksiyon süreciyle beraber toplamda yedi yılda tamamlanan Koyaanisqatsi, gösterime girdikten kısa bir süre sonra bir klasiğe dönüştü ve Christopher Nolan’dan Wachowski Kardeşler’e, David Fincher’dan Andrey Zvyagintsev’e kadar pek çok sinemacıya ilham kaynağı oldu. Herhangi bir anlatıcı olmaksızın sadece görüntülerle müziklerin bir araya gelmesinden oluşan film, doğa ile modern yaşam arasındaki çelişkileri ortaya koyarken aynı zamanda hayatın anlamını sorgular. Bununla birlikte, dünyadaki adaletsizliği ve eşitsizliği fotoğraflarken teknolojinin hayatımıza olması gerektiğinden daha yoğun bir biçimde dahil olması sonucu insan yaşamının kontrolden çıktığının altını çizer ve insanlara içinde bulundukları illüzyondan kurtulmaları için bir çağrıda bulunur. Ron Fricke’in büyüleyici sinematografisi ve Philip Glass’in muhteşem müzikleriyle Koyaanisqatsi, bir ‘saf sinema’ örneği olarak değerlendirilebilir. Ancak filmin bu denli estetik açıdan doyurucu olmasının arka planında yatan temel sebeplerden bir tanesi de “insanlığın yüzüne tutulan bir ayna” (eg, 2009) işlevi görmesindendir. Ayrıca filmin ilk gösteriminin üzerinden yaklaşık kırk yıl geçmesine rağmen Philip Glass’in filmin müziklerini canlı olarak dünyanın farklı ülkelerinde sergiliyor olması da filmin zaman içinde nasıl kült bir esere dönüştüğünün en net ispatı.

Yaratıcı

Sinema eleştirmeni James Quandt, 21. yüzyılın başlarında Fransız yönetmenlerin ‘saldırgan’ olarak tanımlanabilecek filmlerini listelerken oluşturduğu koleksiyonda yer alan filmleri ‘Yeni Fransız Aşırılığı’ başlığı altında tanımlamıştır (Çalışır, 2016). Yıllar içerisinde kimi yönetmenler bu akım ile özdeşleşmiştir. Akla gelen isimler arasında ise François Ozon, Catherine Breillat ve Bruno Dumont yer almaktadır. Fakat Quandt tarafından Yeni Fransız Aşırılığı tanımı yapıldığı günden bu yana bu akım ile en çok ilişkilendirilmiş yönetmen Gaspar Noé olmuştur. Herkese Karşı Tek Başına (1998) filmiyle bu akımın öncüsü olmuş Noé, Dönüş Yok (2002) filmiyle ise Cannes Film Festivali’nin gelmiş geçmiş en tartışmalı filmine imza atmıştır. Öyle ki filmde yer alan tecavüz sahnesi sırasında 250’den fazla insanın filmin gösterildiği salondan çıktığı, hatta bazılarının salondan çıktıktan sonra tıbbi destek aldığı da söylenmektedir (Altuntaş, 2017). Buna karşın Herkese Karşı Tek Başına ve Dönüş Yok filmleri kadar tartışmalı olan Boşluk (2009) filmi, Cannes Film Festivali’ndeki ilk gösteriminden sonra tam 15 dakika boyunca alkışlanmıştır (Usumi, 2018). Noé’nin ‘saykodelik bir melodram’ olarak tanımladığı film, “insan ruhunun ölümden tekrar doğacağı ana kadar içinde bulunacağı durumları ve bu esnada geçireceği bilinç hallerini” (Usumi, 2018) anlatmaktadır. Göz kamaştırıcı açılış jeneriği, sıra dışı konusu, büyüleyici görselliği ve Benoit Debie’nin eşsiz sinematografisiyle Boşluk, sadece bir yönetmenin şimdiye kadarki en başarılı çalışması olmakla kalmıyor, aynı zamanda 21. yüzyılın en özgün işler ortaya koyan yönetmeninin Gaspar Noé olduğunu bizlere gösteriyor.

Yaratıcı

1917 yılında Kiev’de dünyaya gelen ve beş yaşındayken ailesiyle beraber Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden Eleanora Derenkowsky ya da bilinen adıyla Maya Deren, sinemacı kimliğinin yanında aynı zamanda koreograf, dansçı, sinema kuramcısı, şair, okutman, yazar ve fotoğrafçı olarak hayatı boyunca çalışmış bir entelektüeldi. Georges Méliès (Haslem, 2002) ve Jean Cocteau gibi sinemacılardan ve Marcel Duchamp gibi ressamlardan etkilenen Deren (Keller, 2014), yıllar içinde David Lynch, Stan Brakhage ve Ingmar Bergman gibi pek çok sinemacıya ilham kaynağı oldu (Şimşek, 2020). Sinema tarihçisi P. Adams Sitney, Visionary Film: The American Avant-Garde, 1943-2000 (2002) adlı eserinde 1943 yılını Amerikan Avangart Sineması’nın doğduğu yıl olarak belirler ve kitaptaki ilk bölümü Maya Deren’in Meshes of the Afternoon (1943) filmine ayırır (Sitney, 2002). O dönemki eşi Alexander Hammid ile yönettiği filmi bu denli farklı kılan, yaratıcı kurgu, farklı kamera açıları ve ağır çekim yoluyla gerçeği yakalamanın giderek daha zor olduğu bir dünyayı sıra dışı bir üslupla tasvir etmesidir (Piper, 2014). Tarzıyla Luis Bunuel’in Bir Endülüs Köpeği (1929) filmini akla getiren Meshes of the Afternoon, aynı şekilde Bunuel’in filmi gibi net bir konuya sahip değildir. Bir kadının “iç dünyasında olup bitenleri, gündelik yaşamın ayrılmaz parçaları olan bıçak, telefon ve kapı gibi objeler üzerinden anlatan film; gerçek ve hayal arasındaki çizginin sınırlarını zorlayan” (Fikriyat, 2019) eşsiz bir başyapıt.

Uyuşuk (1990) ve Genç ve Heyecanlı (1993) filmleriyle adını duyuran Richard Linklater, ‘Before’ üçlemesini oluşturan ve dokuzar yıl arayla çektiği Gün Doğmadan (1995), Gün Batmadan (2004) ve Gece Yarısından Önce (2013) filmleri ile 5 yaşından 18 yaşına kadar bir çocuğun başından geçenlerin anlatıldığı ve 12 yıl boyunca çektiği Çocukluk (2014) filmiyle nam saldı. Fakat yakın dönemin en yaratıcı yönetmenleri arasında rahatlıkla gösterilebilecek Linklater’ın en az ‘Before’ üçlemesi ve Çocukluk filmi kadar yaratıcı bir konuya sahip olan Hayata Uyanmak (2001) filmiyse nedense diğer filmleri kadar konuşulmadı. Buna karşın Hayata Uyanmak filminin Linklater’ın en iyi filmlerinin başında geldiğini düşünenlerin sayısı azımsanamazdı. Her ne kadar ilk başta dijital kamerayla çekilmiş olsa da Hayata Uyanmak, daha sonra rotoskop tekniği kullanılarak bir animasyon filmine dönüştürüldü. Sadece bu sebeple dahi büyük övgüyü hak ettiği söylenebilecek olan Hayata Uyanmak filmi, bunun yanında “gerçekliğin doğası, rüyalar, bilinç, hayatın anlamı, özgür irade, varoluşçuluk gibi konular üzerine keşfe çıkan” (Yılmaz, 2020) sıra dışı bir çalışma.

Yaratıcı

Kaynakça

Altuntaş, M. (2017, Mayıs). Cannes Film Festivali tarihinde 8 büyük olay. Bant Mag.: https://bantmag.com/dergi/no-57/ cannes-film-festivali-tarihinde-8-buyukolay/ adresinden alındı.

Çalışır, G. (2016, Şubat 19). Yeni Fransız Aşırılığı. Filmloverss: https://filmloverss.com/yeni-fransizasiriligi/ adresinden alındı.

eg. (2009, Mayıs 9). Qatsi Üçlemesi’nden İnsanlığa Tutulan Ayna. Derin Düşünce: https://www.derindusunce. org/2009/05/09/qatsi-uclemesindeninsanliga-tutulan-ayna/ adresinden alındı.

Fikriyat. (2019, Ocak 28). Şiiri Sinemanın Merkezine Yerleştiren Filmler. Fikriyat:https://www.fikriyat.com/galeri/sinema/siiri-sinemanin-merkezine-yerlestirenfilmler
adresinden alındı.

Filmloverss. (2019, Temmuz 29). Sinemayla Hafıza Yaratmak: Chris Marker. Filmloverss: https://filmloverss.com/sinemayla-hafiza-yaratmak-chrismarker/ adresinden alındı.

Haslem, W. (2002, Aralık). Deren, Maya. Senses of Cinema: https://www.sensesofcinema.com/2002/greatdirectors/deren-2/ adresinden alındı.

Keller, S. (2014). Maya Deren: Incomplete Control. New York: Columbia University
Press. Mekas, J. (2008, Nisan). Jonas Mekas’tan Sinemanın 100 Yılı Karşıtı Manifesto.
http://manifesto-manifesto.blogspot.com/2008/04/jonas-mekastan-sinemann-100-yl-kart.html adresinden alındı.

Piper, J. (2014). The Film Appreciation Book: The Film Course You Always Wanted to Take. New York: Allworth Press. Şimşek, A. (2020, Haziran 19). Deneysel Sinemada Yeni Bir Çağ: Maya Deren.
Görüntü Dergi: https://www.goruntudergi.com/post/deneysel-sinemada-yeni-bircag-maya-deren adresinden alındı.

Sitney, P. A. (2002). Visionary Film : The American Avant-Garde, 1943-2000. Oxford: Oxford University Press. Usumi, E. (2018, Aralık 24). Enter the Void Hakkında Mutlaka Bilinmesi Gereken 15 Detay. Filmloverss: https://filmloverss.com/enter-the-void-hakkinda-mutlakabilmeniz-gereken-15-detay/ adresinden alındı.

Yılmaz, C. (2020, Temmuz 18). Sizi pozitif şekilde etkileyecek 15 film. Tekmoloji:https://tekmoloji.com/sizi-pozitif-sekildeetkileyecek-15-film-3597/ adresinden alındı.