1896 yılında başlayan bir serüven. Lumiere kardeşler, Trenin Gara Girişi (1896) filmini ilk kez bir sinema salonunda gösterdiklerinde sinemanın uzun süre varlığını sürdüreceğini düşünmüyorlardı. Ancak zaman onları haksız çıkardı. Lumiere kardeşlerin başlattığı bu serüvene katkıda bulunan sayısız isim oldu. Georges Melies, D.W. Griffith, Edward S. Porter, Sergei Eisenstein, Vsevolod Pudovkin, Alexander Dovzhenko, Rene Clair, Jean Renoir, Jean Vigo, Luis Bunuel ve daha niceleri… Sayısız yönetmen hem sanatsal hem de teknik açıdan sinemanın varlığını sürdürebilmesi için eşsiz katkılarda bulundular ve o isimlerden etkilenen sayısız insan, yeni eserler üretmek adına zamanlarını bu sanatın gelişmesi için harcadı. Bu sene, sinemanın 125. yılı. Sanat dallarının en yenisi olsa da diğer sanat dallarına kıyasla sinemanın günümüzde daha popüler ve kolay tüketilebilir olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak 2019 yılının sonlarında başlayan COVID-19 salgınının 2020 yılının mart ayında Dünya Sağlık Örgütü tarafından ‘pandemi’ olarak tanımlanmasıyla beraber çoğu insan, sinema salonlarına bir yılı aşkın süredir adım dahi atamadı (Dünya Sağlık Örgütü 2020). İş yerleri dışında zamanının çoğunu evlerde geçiren insanlar, çeşitli dijital medya platformlarını daha yoğun kullanmaya başladı ve gün geçtikçe daha çok içerik tüketti. Netflix, Amazon Prime Video, Hulu, MUBI, Disney+, Apple TV+, HBO Max, YouTube Premium, The Criterion Channel ve daha nice platform daha fazla izleyiciyi bünyesine dahil etti. Pek çok insana göre bu durum olağan gibi görünse de COVID-19 salgını bittikten sonra sinema salonlarının yerini dijital medya platformlarının alacağı düşüncesi gün geçtikçe daha ciddi bir ihtimal olarak karşımıza çıktı. Bu yazıyı 2021 yılının Haziran ayında yazmak istememin sebebi elbette ki dijital medya platformlarını kötülemek ve insanlara sinema salonlarında film seyretmeleri için çağrıda bulunmak değil. Zaten pandemi şartlarında bunu yapmak abesle iştigal olur, ki benim de niyetim yıllardan beri üzerine konuşulan bir soruya yanıt aramak. Taksi Şoförü (1976), Kızgın Boğa (1980), Sıkı Dostlar (1990), Köstebek (2006), Zindan Adası (2010), Para Avcısı (2013) ve İrlandalı (2019) gibi filmlerin yönetmeni olan Martin Scorsese, Ekim 2019 yılında verdiği bir röportajda Marvel filmlerini lunaparka benzetti ve bu filmlerin birer sinema örneği olmadığını ifade etti (Sharf 2019). Çokça tartışılan bu yorum sonrasında kimi insanlar Scorsese’nin Marvel filmlerini küçümsediğini dile getirdi. Peki ya Scorsese yaptığı yorumla gerçekten Marvel filmlerini küçümsemiş miydi? Yoksa bu yorumu yapmasının arkasında daha farklı birtakım nedenler mi vardı? Takip edenler bilir, Scorsese yaklaşık altmış yıllık sinema kariyerine sayısız kısa ve uzun metraj film sığdırdı. Bununla birlikte sinemadaki yeniliklere her daim kendisini adapte etmeyi başardı. Hem kendi yaş grubuna hem de genç sinemacılara pek çok konuda öncü olmayı başararak sinemaya eşsiz katkılarda bulundu. Fakat kimse Scorsese’den sinema hakkında böylesi eleştirel bir çıkış yıllardır duymamıştı. Kimi insanlara bu yorumu garip gelmiş olsa da aslında Scorsese’nin niyeti Marvel filmlerini küçümsemek değildi. Hatta Scorsese’nin bazı filmlerinin yapımcılığını üstlenmiş olan Emma Tillinger Koskoff, Oscar’da En İyi Film dahil on bir dalda adaylık alan ve iki ödülü de kazanan Joker (2019) filminin yapımcılığını üstlenmişti. Bunun da ötesinde Scorsese, Joker filminin en başta yapımcıları arasında yer almış ancak daha sonra filmin yapımcılığını üstlenmekten vazgeçmişti (Aquilina 2019). Joker filmi üzerine dört yıl boyunca düşündüğünü dile getiren Scorsese, ortaya çıkan filmi çok başarılı bulduğunun altını çizmişti (Aquilina 2019). Buna karşın Joker karakterinin bir çizgi roman karakteri olarak tasarlanmasına karşı çıkan Scorsese, onun bir film karakteri olarak derinleştirilmesi gerektiğini düşündü ve bu sebeple filmin yapımcı kadrosundan kendi isteğiyle çıktı (Aquilina 2019).
Peki ya tek sebep yalnızca bu muydu? Scorsese sadece bu nedenle mi Marvel filmlerini eleştirmişti? Her ne kadar ikinci paragrafın başında dijital medya platformlarını kötülemeyeceğimi söylemiş olsam da bazı dijital medya platformlarını yazımın geri kalanında olumsuz yönde eleştireceğimi belirtmek isterim. Scorsese, Maestro Federico Fellini ve Sinemanın Kayıp Büyüsü (2021) adlı yazısının bir bölümünde pek çok dijital medya platformunun algoritmalar üzerine kurulu olduğunu ve bunun izleyici için ne gibi olumsuz etkileri olduğuna değinir (Scorsese 2021). Örneğin Netflix gibi bir platforma üye olduğunuzda,
karşınıza ilk olarak çıkan filmler en çok izlenen filmlerdir ve Netflix’in en çok yatırım yaptığı filmler ve dizilerin sizlere öneri olarak sunulduğunu görebilirsiniz. Eğer size en başta öneri olarak sunulan filmler dışında (aklınızda özellikle tercih edeceğiniz bir film yokken) bir tercih yaptıysanız, bilin ki üyesi olduğunuz dijital medya platformunun içerisindeki içerikleri keşfetmek amacıyla o platforma üye
olmuşsunuz. Ancak Netflix ve türevi dijital medya platformlarına üye olan herkes, bir yerden sonra algoritmaların onlara sunduğu film önerilerini öncelikli olarak dikkate almakta ve belli bir türün dışındaki filmleri öneri listelerinde maalesef görememektedir. Bu da izleyiciye sunulan filmlerin bir filmden ziyade bir içerik olarak değerlendirilmesine yol açmakta ve bu tür dijital medya platformlarında yer alan filmlerin üretilen herhangi bir videodan farksız görülmesine neden olmaktadır. Buna karşın MUBI ve The Criterion Channel gibi platformlar ise geliştirdikleri farklı tarzda çok sayıda kürasyon ile izleyicisine düzenli olarak platformda yer alan hem yeni hem de eski içerikleri keşfedebilme imkanını sunarken aynı zamanda bir filmin diğerinden çok daha görünür olmasının da önüne geçmiş oluyor. Örneğin MUBI Türkiye, izleyicisi için her gün bir film paylaşıyor ve izleyicisine paylaştığı ‘günün filmini’ izlemesi adına otuz günlük bir süre tanıyor. Bununla birlikte, Wong Kar Wai, JimJarmusch, Eric Rohmer, Nuri Bilge
Ceylan, Sergey Loznitsa, Agnes Varda, François Truffaut, Krzysztof Kieslowski, Robert Bresson, Abbas Kiarostami, Alejandro Jodorowsky ve Chris Marker gibi yönetmenlerin filmleri için ayrı ayrı seçkilere kendi platformunda yer veriyor.
‘Sinema Ölüyor mu?’ sorusuna verilen ‘sinema öldü, yaşasın sinema!’ cevabı yerine
sinemanın evrendeki diğer her şey gibi ölümlü olduğunu ve bir gün öleceği
cevabını vermek daha mantıklı gözüküyor.
Ayrıca, farklı ülke sinemalarına, tarihsel dönemlere, festivallere, türlere ve temalara özgü kürasyonlar sunan platform, izleyicisine izlediği şeyin bir içerikten ziyade bir film olduğunu hatırlatıyor ve düzenli olarak yeni kürasyonları platformuna ekleyerek izleyicisinin yeni filmleri keşfetmesini mümkün kılıyor. Önceki iki paragrafa bakıldığında Netflix’i kötülediğim ve MUBI’nin bir nevi reklamını yaptığım düşünülebilir. Ancak Netflix ve MUBI gibi platformlara örnek olarak yer vermemin temel nedeni, iki platformun da sinemanın geleceğini temsil eden mecralar olmasından kaynaklanıyor. Nitekim yazıyı yazdığım 2021 yılının Haziran ayı itibariyle her iki mecranın da aktif üyesi olmamama rağmen daha önceden iki platforma da farklı dönemlerde üye olduğumu belirtmemde fayda var. Zaten Scorsese de MUBI, The Criterion Channel ve TCM’in kürasyon anlayışını Maestro – Federico Fellini ve Sinemanın Kayıp Büyüsü adlı yazısında övmüş olsa da aynı zamanda Netflix’in kendisinin İrlandalı filmi için Hollywood stüdyolarından yeterli desteği alamadığı dönemde ona gerekli bütçeyi sağladığını, bu sayede filmini çekebildiğini ve izleyicinin beğenisine sunabildiğini hatırlatıyor (Scorsese 2021). Dijital medya platformlarının varlığını önemseyen Scorsese’nin endişesinin altında yatan temel sebepler ise Netflix gibi platformların algoritmaları kullanıyor olmasından ötürü popüler birtakım filmlerin (Marvel filmleri de dahil) hem Hollywood’da hem de dünyada sinema sektörünü daha da yoğun şekilde domine edeceğini, alternatif işlere verilen değerin azalıp yok olma riski ile karşı karşıya kalacağını, sanatın ve sanatçının önemini yitirme olasılığı olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor. Yoksa Marvel filmlerini eleştirdiği röportajdan yaklaşık üç hafta sonra verdiği ikinci bir röportajda Scorsese, Marvel filmlerinin niçin ‘yeni bir sanat formunu’ temsil ettiğinden bahsetsin ki? (Gemmill 2019)
Sonuç olarak ‘Sinema Ölüyor Mu?’ sorusuna verilen ‘Sinema öldü, yaşasın sinema!’ cevabı yerine sinemanın evrendeki diğer her şey gibi ölümlü olduğunu ve bir gün öleceği cevabını vermek daha mantıklı gözüküyor. Yaşanılan teknolojik gelişmeler ve yaşadığımız dünyanın günden güne daha da hızlandığı gerçeğinden ötürü insanların sanatın ve sinemanın geleceğine dair karamsar hissetmelerini
anlayabiliyorum, ki kendi adıma onlar gibi ben de sevdiğim birtakım yönetmenlerin ve filmlerin gelecekte eskisi kadar değer görmeyeceğini düşünüyorum. Buna karşın unutulmamalıdır ki, bugün Marvel filmleri de dahil popüler filmlerde imzası olan pek çok yönetmen, senarist ve yapımcı için belli başlı sanat filmleri temel birer kaynak görevi görmeye devam ediyor. Bu sebeple sinema tutkunlarının vermesi gereken asıl mücadelenin sinema salonları, dijital medya platformları, popüler filmler ve sanat filmleri ile ilgili olduğunu düşünmüyorum. Aksine bunların varlığının sinemanın geleceği için olumlu olacağını fakat sinema tutkunlarının filmlerin internette karşılarına çıkan diğer içeriklerden farklı
olduğunu sinemanın geleceğine yön verecek olan dijital medya platformu sahiplerine hatırlatması gerekiyor. Ancak bu sayede kürasyonlara duyulan ihtiyaç anlaşılabilir ve insanlar gönül rahatlığıyla
‘Sinema yaşıyor, yaşasın sinema!’ diyebilir.
Netflix ve türevi dijital medya platformlarına üye olan herkes,
bir yerden sonra algoritmaların onlara sunduğu film önerilerini öncelikli olarak dikkate almakta ve belli bir türün dışındaki filmleri öneri listelerinde maalesef görememektedir.
Kaynakça:
Aquilina, Tyler. 2019. “Martin Scorsese explains why he opted out of producing Joker, addresses Marvel comments.” Entertainment Weekly. Kasım 4. https://ew.com/movies/2019/11/04/martinscorsese-explains-why-opted-outproducing-joker/.
Dünya Sağlık Örgütü. 2020. “WHO Director-General’s opening remarks at the media briefing on COVID-19 – 11 March 2020.” World Health Organization. Mart 11. https://www.who.int/director-general/speeches/detail/who-director-general-sopening-remarks-at-the media-briefing-oncovid- 19—11-march-2020.
Gemmill, Allie. 2019. “Martin Scorsese Can’t Stop Talking About Marvel Movies, Now Says “They’re a New Art Form”.”Collider. Ekim 27. https://collider.com/martin-scorsese-marvelmovies-theyre-anew-art-form/.
Scorsese, Martin. 2021. “Il Maestro:Federico Fellini and the Lost Magic of Cinema.” Harper’s Magazine. Mart. https://harpers.org/archive/2021/03/il-maestrofederico-fellini-martin-scorsese/.
Sharf, Zack. 2019. “Martin Scorsese Compares Marvel Movies to Theme Parks: ‘That’s Not Cinema’.” IndieWire. Ekim 4. https://www.indiewire.com/2019/10/martinscorsese-marvel-movies-notcinematheme-parks-1202178747/.