Teknoparkların, teknoloji yoğun sanayi kollarının bulunduğu bölgelerde kurulması alışılagelmiş bir durum değil. Dudullu OSB ve Boğaziçi Üniversitesi iş birliğiyle hayata geçen BÜDOTEK, sanayi bölgesi içerisinde kurulan ender teknoparklardan biri. Bu sayede teknoparkta yer alan firmalar, eğitimin yanı sıra sanayideki firmalarla yakın temaslarda bulunarak, iş birliklerine gidebiliyor. Sanayicileri akademisyenlerle buluştuklarını ifade eden BÜDOTEK Genel Müdürü Bülent Üner ile teknoparkın faaliyetlerini ve sanayi bölgesinde yer almanın avantajlarını konuştuk.
Bülent Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1985 yılında Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği’nden mezun oldum. 1988 yılında da aynı üniversitenin Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde yüksek lisansımı tamamladım. 20 yıl boyunca özel sektörde çalıştım. Proje mühendisi olarak göreve başlayıp, daha sonra üst düzey yöneticilikler yaptım. Ardından kendi danışmanlık şirketimi kurdum, bir yandan da Boğaziçi Üniversitesi’nde birikimlerimi öğrencilere aktarmak için ders vermeye başladım. Boğaziçi’nin sanayiyle ilişkiler direktörlüğü görevini
üstlendim. Sonra üniversitenin ilk teknoparkını hayata geçirmek bana kısmet oldu. Teknoloji transfer
ofisinin kuruluşunda da yer aldım.
Kısa bir süre önce kuruldu teknopark. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Başvuru sürecimiz çok eski bir tarihe dayanıyor aslında. Teknopark için Bakanlar Kurulu izinlerinin çıkması 2018 yılını buldu. Böylelikle 2018 yılının Ekim ayında teknopark yönetici şirketi olan BÜDOTEK kuruldu. Daha sonraki süreçte de teknoparkın inşaatını tamamlayıp şirket kabullerini yapmaya başladık. Aslına bakarsanız bir seneye çok ciddi bir iş yükü sığdırdık.
Teknoparkın faaliyetlerinden biraz bahseder misiniz?
Teknoparkın esas faaliyetlerini burada yer alan şirketler gerçekleştiriyor. Teknoparkların varlık amacı, devletin de teşviki ile şirketlerin nitelikli AR-GE projeleri yapmalarına, yazılım geliştirmelerine destek olmak. Teknoparkımız bunların yanı sıra girişimcilik destekleri, eğitim, seminer ve sosyal faaliyet gibi hizmetler de sunuyor. BÜDOTEK’in faaliyeti ne diye sorarsanız teknoparkta yer alan şirketlerin Teknoloji Geliştirme Bölgesi (TGB) yasasına uygun şeklinde çalışmalarını sağlamak, denetlemek, raporlamak ve bu şekilde çalışacak şirketleri bulmak.
BÜDOTEK bünyesinde kaç firma bulunuyor ve ağırlık olarak hangi sektörlerden firmalar mevcut?
Teknoparkımızda 50 firma yer alıyor ve yüzde 90 doluluğa ulaşmış bulunuyoruz. Mevcut şirketlere baktığımızda nanoteknolojiden genetik araştırmalara, elektronikten makinaya, otonom araçlardan savunma sanayine, lojistikten finans sektörüne kadar geniş bir yelpazede yer aldıklarını görüyoruz. Yazılım geliştiren firmalarımız ağırlıkta. Günümüzde birçok sektörün gelişmesine katkı sağlıyor,
biliyorsunuz.
OSB’de bulunmanızın avantajları nelerdir?
OSB’nin içerisinde yer almamız ilk başta insanlara çok garip geldi. İlerleyen zamanlarda buradaki faaliyetlere şahit olduklarında avantajlarının farkına vardılar. Gerçek anlamda AR-GE yapan şirketlerin,
özellikle bir prototiple ilgili bir imalat ya da küçük bir test yaptırmaları gerektiğinde farklı şirketlere ihtiyaçları oluyor. Bu yüzden OSB’de yer almak bizim için çok kıymetli. Firmalarımızın mühendislik desteği alabilecekleri büyük sanayi kuruluşlarının bulunmasının yanı sıra İMES, DES ve KADOSAN’da imalat ve malzeme desteği verebilecek KOBİ’ler mevcut. Ayrıca teknoparkın bulunduğu alan içerisinde spor tesisi ve yeme-içme mekanlarının olması da sosyal yaşamda büyük kolaylıklar sağlıyor. Bir başka avantajı da teknoparka olan proje başvurularında akademisyen hakemler görevlendiriliyor, daha sonra bu değerlendirmeler için hakemler teknoparka geliyorlar ve böylelikle akademi sanayiye yaklaşıyor. Bir başka avantajı da projeleri değerlendirmek üzere hakemlik yapan akademisyenleri sanayi bölgesine getirerek buradaki sanayi temsilcileri ile tanıştırmasıdır. Teknoparkımız kurulduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi ve Dudullu OSB ile birlikte Endüstri 4.0 projesi yürütmeye başladık ve çevremizdeki şirketlerin Endüstri 4.0’a ne kadar hazır olduklarının envanterini çıkardık.
Teknoparkların üniversite – sanayi iş birliğindeki yeri ve önemi nedir?
BÜDOTEK, üniversite ile sanayinin iyi uyumu sayesinde kuruldu. OSB yönetiminin ve Boğaziçi Üniversitesi’nin de çok ciddi bir gücü var. Bu iki gücün bir araya gelmesi bizi ayrıcalıklı kılıyor.
Teknoparkımızın hiçbir yerden destek almadan kendi gücüyle kurulmuş olması da fark yaratıyor. Ayrıca, Anadolu yakasının şehir merkezine en yakın teknoparkıyız. Sanayi ve üniversitesinin birlikteliğiyle
kurulmamız, büyük bir avantaj diye düşünüyorum. Teknoparkların işleyişi nedeniyle mutlaka bir akademisyen katkısının olması gerekiyor. Proje seçimleri, onayları, proje bitirişleri sırasında mutlaka sektör temsilcilerinin bu süreçte yer almaları gerekiyor. Teknoparkımız sanayicilerle akademisyenlerin buluştuğu ve tanıştığı bir nokta haline geldi.
2020 yılında odaklanacağınız alanlar var mı?
2019, bizim inşa ve şirket kabullerimize başladığımız yıldı. 2020 kendi içimizde kuluçkanın öne çıkacağı bir yıl olacak. Buradaki genç girişimcileri iyi yetiştirecek fiziksel altyapıyı hazırladık. Yine bizim çok önem verdiğimiz fikri mülkiyet konusu var. Türkiye’de yıllarca ihmal edilmiş ve hala nasıl faydaya döneceği kesin olarak bilinmeyen bu konu hakkında çalışmalarımızı sürdürmek istiyoruz. Şirket kabulleri sırasında geleceğin teknolojisiyle uğraşan şirketleri seçmeye çalıştık. 2020 yılında bu şirketlerin desteklenmesi, odaklanacağımız alanlardan biri olacak.
Girişimcilerin yurt dışına açılması konusunda bir çalışmanız var mı?
Projeleri değerlendirirken; ülke ekonomisine katkısına ve projenin yurt dışı pazarlarındaki karşılığına dikkat ediyoruz. Aynı zamanda girişimcilerin yurt dışı pazarlara açılabilecek yetkinlikte insanlar olup olmadıklarını da önemsiyoruz. Binayı doldurmak gibi bir kaygımız hiçbir zaman olmadı. Yoğun talep arasından en iyileri seçme gibi bir lükse sahibiz. Örneğin, Adastec isimli firmamız, otonom araç konusunda çalışıyor. Amerika’da yolcu otobüslerinin otonom hale getirilmesi konusunda görüşmeye çağırılan iki firmadan biri oldular. Geçtiğimiz günlerde Sanayi ve Teknoloji Bakanımız bizi ziyaret etti. Otopark içinde kendi kendine dolaşabilen aracı incelediler.
Girişimcilerin başvuru süreçleri hakkında bilgi verir misiniz?
Başvuruları web sitemiz üzerinden online olarak alıyoruz. Bütün dokümanlar bize online olarak geliyor. Bütün evrakları hakemlere yolluyoruz. Yine hakemler online olarak bunu değerlendiriyor. Yasa projelerin en az ikisi akademisyen ve en az biri sektör temsilcisi olmak üzere en az üç hakem tarafından değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Biz bu şarta göre değerlendirme yapıyoruz. Bunlarla da yetinmiyoruz sonra en az beş akademisyen ve beş sektör temsilcisinden oluşan bir değerlendirme kurulu topluyoruz. Böylece farklı hakemlerin notlarının normalize olmasını daha hakkaniyetli bir değerlendirmeden geçmesini sağlıyoruz. Kabul edilen firmaların da kendi içinde önceliğini sağlıyoruz.
Şu an beş firmalık yerimiz kaldı, onu da ince eleyip sık dokuyoruz. Bu değerlendirme kurulundan da geçen projeleri yönetim kuruluna sunuyoruz. Yönetim kurulunda son bir kez denetim ve değerlendirmeden geçiyor ondan sonra kabul veya ret kararları açıklanıyor. Kabulse kaç metrekare
hangi alanın verileceği karara bağlanıyor. Yaklaşık bir buçuk ayı bulan değerlendirme sürecinden geçiyoruz.
“Teknoparkımızda 50 firma yer alıyor ve yüzde 90 doluluğa ulaşmış bulunuyoruz. Bu firmalar sektör bazında geniş bir yelpazede yer alıyorlar.”
Koronavirüs pandemisi dünya ekonomisini önemli ölçüde etkiledi. Bundan sonraki süreçte start-up’ların nasıl pozisyon alması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bünyenizde virüsle önlem konusunda çalışma yapan şirket var mı?
Her zorluk ve her kriz yeni çözümler arama, yeni teknolojiler geliştirme ihtiyacını doğuruyor. COVID 19’un ortaya çıkıp salgına dönüşmesi de yeni ihtiyaçlar ortaya çıkardı. Evden çalışma mekanizmaları geliştirildi. İş yapış biçimlerimizi ve iş süreçlerimizi değiştirdik. Koronavirüs ile mücadele sadece tıp/biyomedikal alanlarında çalışan girişimcilere ve start-up’lara değil diğer alanlarda faaliyet gösteren firmalara da yeni kapılar açtı. Şirketler alışageldikleri ürün gamının dışına çıkıyorlar. Bir anda eğitimi online platformlara taşıdık, bu da yeni teknolojilerin çıkmasına, mevcut teknolojilerin gelişmesine yol açtı. Bu durum start-up’lar için büyük fırsat. Maske, tanı kiti, aşı ve ilaç geliştirmeye çalışan start-up’lar var. Zamana karşı bir yarış söz konusu. Bunların bazıları sonuca ulaşacak, bazıları ise hemen sonuca ulaşmasa bile AR-GE kapasitelerinde ve yetkinliklerinde çok ciddi gelişmeler kaydedecekler. Bunun da çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bir start-up için çok önemli iki konu var; ihtiyacı hissetmek – görmek ve ihtiyaca cevap verebilmek üzere gerekli kaynaklara hızla ulaşmak. Bu konularda kapasitelerini geliştiren start-up’lar başarı şanslarını çok arttırmış olacaktır. BÜDOTEK’te COVID-19 konusunda çalışan Epigenetiks isimli bir start-up’ımız var. Firmanın kurucusu Boğaziçi Üniversitesi mezunu, Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi. Prof. Dr. Uğur Sezerman. Biliyorsunuz koronavirüs testlerinin sonuç vermesi uzun sürüyor ve bu testler PCR ile yapılıyor. Uğur Hoca PCR’sız çalışan, hızlı sonuç veren bir test kiti geliştirdi. Test sonuçları da başarılı oldu. Şu anda seri üretime geçme çalışmaları yürütülüyor. Umarım bu çalışma ve benzeri çalışmalar başarıyla sonuçlanacak ve bu kriz bize
yeni yetkinlikler, yeni teknolojiler kazandırmış olacak.
Son olarak günümüzün trend teknolojileri hakkında neler söylemek istersiniz?
Tüm dünyanın bahsettiği IoT, makina öğrenmesi, büyük veri, yapay zeka, nanoteknoloji kavramlarını çok sık duyuyoruz. Günümüzün ana trendi kişiselleştirme (customization), hatta mikro kişiselleştirme. Bugün cep telefonları, ilaçlar, yaşlı/hasta bakım sistemleri, eve aldığımız fırın bile kişiselleşiyor. Kendi iletişim tercihlerimize göre bizimle iletişim kuran cihazlarımız oluşuyor. Teknolojiler bu ana trendden koptuğu zaman başarısızlığa doğru gidiyor.