Aydınlatma dünyasının en önemli etkinliklerinden biri olan Light & Building 2018, 55 ülkeden 2700’ün üzerinde firmanın katılımıyla 18 – 23 Mart tarihleri arasında gerçekleştirildi. 25 salonda ve toplam 260.000 metrekarenin üzerinde bir alanda gerçekleşen fuarı 3 kişilik bir ekiple ziyaret ettik. Fuarla ilgili izlenimlerimiz ve aklımızda yer edinenleri de sizlerle paylaşmak istedik. Light & Building bu yıl “Bağlantılı – Güvenli – Rahat” sloganıyla yola çıktı. Bu slogandan hareketle, sadece binaların ekonomik verimliliğini değil, aynı zamanda kullanıcıların konfor, sağlık ve güvenliğini de arttıran akıllı ve ağ bağlantılı çözümleri, geleceğe yönelik teknolojileri ve mevcut tasarım trendlerini sunmak hedeflendi. Üretici ve tasarımcılardan alınan görüşler doğrultusunda 2018 ve 2019 sezonları için ülkemizdeki aydınlatma tasarımcılarına da ışık tutacak trendler ise
4 başlık altında toplandı:
Duyguları Harekete Geçir
“Duyguları Harekete Geçir” trendi ile ruh halini ortaya çıkaracak ve sağlıklı hissettirecek tasarımlar ele alınıyor. Akıllı materyal ve ürünlerin yardımıyla, dizaynı duyguların dili haline getiren ve duyguları günlük yaşamın içerisine entegre eden tasarımlara vurgu yapılıyor.
Mutasyonu Hayal Et
“Mutasyonu Hayal Et” in odak naktası ise ayrışma ve uyum sağlama kavramlarına dayanıyor. Çarpıcı, sanatsal bir izlenim uyandıran ve derin etki yaratan tasarımları konu ediniyor. Modern sanatın yaratımları gibi bir etki yaratan, sıradan tasarımlardan uzak, anormalliği ve farklı olmayı umursamayan tasarımlar bu trendle ifade edildi.
Sadeliği Hayat Ver
Bu trend, anlaşılacağı gibi yaşamı sadeleştirmekle ilgili. Dürüst, gösterişsiz, açık, sade ve basit tasarımları içeriyor. Davetkar, sıcak, dinlendirici ve uyumlu bir atmosfer yaratan, genel ambiyansın içerisinde karanlık alanları da hoş gören samimi tasarımlar bu başlığın altında toplandı.
Tarih Yarat
“Tarih Yarat” nostaljik geçmişi çağrıştıracak tasarımlarla ilgili. Bir yandan son derece işlevsel modern teknolojinin kullanıldığı, öte yandan eski zamanlara dayanan antikalar veya ender eşyalarla uyum içerisinde olan veya onlardan biri olduğu izlenimi veren yani, tarihsel aldanma ile gelecek vaadini bir arada sunan tasarımlar konu edildi. Fuarda bu trendlerin her birinin ayrı ayrı işlendiği tasarımlarla ve bu trendlerin birleşiminden izler taşıyan tasarımlarla karşılaşma imkanı bulmuş olsak da bizim dikkatimizi en çok çeken eğilimler, ağ bağlantılı aydınlatma sistemleri, Avrupa menşeili armatür üreticilerinin optik tasarımlara, yani ışığı doğru bir şekilde yönlendirmeye verdikleri önem ve özellikle de “HUMANCENTRIC”, yani insan merkezli aydınlatma tasarımları oldu. İnsan merkezli aydınlatma fikri, aydınlatma endüstrisinin son eğilimlerinden biri olarak ortaya çıktı. Sektörün önde gelen firmalarının bu alanda geliştirdiği ürünler, fuarda en çok dikkat çeken ürün grupları arasındaydı. Ayrıca Seoul Semiconductor’ın bu uygulamalar için geliştirdiği Sunlike ürün ailesi ve insan merkezli aydınlatma kavramı ile ilgili “Human Centric Lighting & Health” isimli konferansına da katılma fırsatımız oldu. Bu konferanstan edindiğimiz bazı notların da yardımıyla bu yeni trendin üzerinde özellikle durmak istiyoruz. İnsan merkezli aydınlatma, aydınlatmanın doğru bir şekilde kontrol edilmesiyle, bireylerin duygusal esenliği, rahatı, sağlığı, dikkati ve dolayısıyla üretkenliğinin basitçe geliştirilebileceği fikrine dayanır. İnsanoğlu zaman içerisinde dünyanın doğal aydınlatma döngüsüne adapte olmuştur. Sabah saatlerinde düşük aydınlık ve düşük CCT değerleri, öğle saatlerinde yüksek aydınlık ve yüksek CCT değerleri, akşam saatlerinde yine düşük aydınlık ve düşük CCT değerleri ve gece ay ışığı altında çok çok düşük aydınlık ve ortalama CCT değerleri şeklinde döngüsel olarak değişen ışık seviyeleri insanın günlük biyolojik saatinin yani sirkadyan ritminin de temelini oluşturuyor. Dolayısıyla, ışık sadece görmemizi sağlamaz, aynı zamanda bizi uyarır, ruh halimizi ve aktivite seviyemizi de etkiler.
“ Işık sadece görmemizi sağlamaz, aynı zamanda bizi uyarır,
ruh halimizi ve aktivite seviyemizi de etkiler.”
Peki bu mekanizma nasıl çalışıyor?
İnsan biyolojik saati ışıkla kontrol ediliyor. Bilim insanları, yıllardır ışığın biyolojik etkileri üzerinde çalışma yapıyor. Ancak 2002 yılında retinadaki kendinden ışığa duyarlı retinal ganglion hücrelerinin (intrinsically photosensitive Retinal Ganglion Cells – ipRGC) asıl fonksiyonlarının görme olmadığı ve özellikle mavi ışığa duyarlı bu hücrelerin kişinin biyolojik saatinin ayarlanmasında çok önemli rolü olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla ışığın, vücudumuzu ve organlarımızı günün herhangi bir saatinde gerekli fonksiyonları yerine getirmesi için harekete geçiren biyolojik saatimizi, bu fotoreseptör aracılığıyla yeniden ayarladığı belirlendi.
Ganglion hücreler, maruz kaldıkları ışığa göre beyne sinyaller gönderirler ve hormon üretimini düzenlerler. Gündüz, doğal bir sirkadiyen ritim ile, mutluluk, çeviklik ve kas koordinasyonu için uygun miktarlarda dopamine; uyarıcı, motive edici ve dürtü kontrolü için serotonin; stress tepkisi ve metabolizmanın uyarılıp gündüz modu için vücudun programlanması için kortizol salgılanır. Geceyse, salgılanan melatonin yorgunluk yaratır, vücut fonksiyonlarını yavaşlatır, dinleme sırasında aktivitiyi azaltır, uykuya imkan verir ve vücudumuzu tazeler. Yani, ışık ve karanlık özellikle vücudun hormon üretimini kontrol ederek bize etki eder. 200 yıl önceye kadar uyanık olduğumuz zamanın %90’ını dışarıda geçirirken, günümüzde bu zamanın %90’ını binaların içerisinde elektrik ışığının altında geçirmeye başladığımız düşünüldüğünde maruz kaldığımız yapay aydınlatmanın özellikleri çok fazla önem kazandı. Bu noktada günün farklı saatlerindeki farklı aktivitelere özgü olarak ışığın renginin, zamanlamasının ve aydınlık düzeyinin kontrol edilmesi esasına dayanan insan merkezli aydınlatma çözümleri sirkadiyen ritimini destekler, konsantrasyonu artırır, uyku bozukluklarını önleyerek genel refahımızı geliştirebilir. Mesela, okullarda ışıkların sabah 12.000K’e ayarlanarak öğrencilerin uykulu hallerinin giderildiği, öğrenme ve diğer aktiviteler sırasında 5000 – 6500K’e ve dinlenme
zamanlarında ise 2700K’e ayarlanarak akademik performansta yükselme sağlandığı gözlemlenmiştir.
İnsan merkezli aydınlatma fikri, aydınlatma endüstrinin son eğilimlerinden biri olarak ortaya çıktı. Sektörün önde gelen firmalarının bu alanda geliştirdiği ürünler,
fuarda en çok dikkat çeken ürün grupları arasındaydı.
Hasta odalarında doğal ışık döngüsüne benzer ışık kontrolü yapılmasının hasta memnuniyetini arttırdığı ve iyileşmeyi desteklediği, ofislerde yapılan uygulamalarda çalışanların daha yoğun ışığa maruz kalmasının, gündüz ve gece mesai boyunca atiklik, yaratıcılık ve canlılık duygularını arttırdığı, gündüz
saatlerinde sirkadiyen etkili ışık kontrolünün sonraki gece boyunca ofis çalışanlarının uykusu üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. İnsan merkezli aydınlatmada belki bir sonraki aşama yine
sempozyumun konularından biri olan Seoul’ün Sunlike ürün ailesi. TRI-R teknolojisini kullanan bu ürün ailesi isminden de anlaşılacağı gibi güneşe benzer bir ışık spektrumuna sahip olmasıyla öne çıkıyor.
Peki bu neden önemli? İnsanın sirkadyan ritmini belirleyen ganglion hücreleri ışığın özellikle mavi bileşenine karşı duyarlıdırlar. Örneğin gece evde dinlenirken normal beyaz LED veya florasan gibi mavi ışık bileşeni yüksek bir aydınlatmaya maruz kalındığında bu hücrelerin uyarılmaları sonucu melatonin salgısı baskılanır, bu tür bir baskılanma ise sirkadyan ritminizi bozabilecek ve uykusuzluk problemlerine yol açabilecektir. Uykusuzluğun beraberinde getirdiği yorgunluk ise, stres ve yanlış kararların yanı sıra zayıf hafıza, konsantrasyon kaybı ve dikkat sorunları gibi çok sayıda psikolojik etkiye neden olabiliyor. Bu noktada Sunlike ışık kaynağı olarak mavi LED çipi kullanan normal beyaz LED’lerden farklı olarak içerdiği TRI-R teknolojisiyle güneş ışığına yani doğal ışığa benzer bir spectrum sunuyor. Böylelikle
Sunlike, iç mekanlarda dahi güneş ışığının sağladığı gibi sağlıklı, rahatlık, konfor ve huzur veren bir aydınlatma vadediyor.
“İnsan merkezli aydınlatma, aydınlatmanın doğru bir şekilde kontrol edilmesiyle, bireylerin duygusal esenliği, rahatı, sağlığı, dikkati ve dolayısıyla üretkenliğinin
basitçe geliştirilebileceği fikrine dayanır.”